News
Synopsis
Storyboard
Trailer
Director
Credits
Technical Info
Ödüller
Credits
Press
Photographs
Cannes
Awards
Vizyon
DVD
Angel's Fall
YUMURTA /BASINDAN


12/2007
EVDE KALIŞ, EVDEN KOPUŞ
Selen Erdoğan – Altyazı

"O kristale yakından baktığımda, gitmek yönündeki tercihlerimiz, sevdiklerimize zalimce gelebilecek özgürlük arayışımız kadar, bazen kalmak zorunda olduğumuz için çektiğimiz sıkıntının, şu bitmek bilmeyen ev ödevlerinin de payını görüyorum."
Nurdan Gürbilek, bir evin içinde yazıldıkları için, romanları, "parlak kaçış imgeleri" sunan gitme planları olarak değil, sıkıntı günlükleri olarak okumanın daha doğru olacağını söylüyor. Romanların evden kaçmanın mutluluğundan ziyade, eve dönmüş olmanın sıkıntısıyla yazıldıklarından bahsediyor.3 Semih Kaplanoğlu'nun Yumurta'sı da, gitmeye niyetli kişinin bir eve sığamamasının hikayesi olmanın ötesinde, kaçmanın zaferindense kalmanın sıkıntısının ve hatta bu sıkıntının tercih edilebilirliğinin öyküsü haline geliyor. Eve dönüşün dertlerinden bir an önce sıyrılma çabasının yanı sıra Yusuf, Tire' den tamamen kopmuş olmadığını kanıtlama isteğiyle de çıkıyor zaman zaman karşımıza. Eski sevgilisi Gül, Yusuf'a "Tire'den başka bir yerde yaşayamam" dediğini hatırlattığında, Yusuf "Ne diyorsun Gül? Ben nefret ederdim Tire'den," diye cevap verir. Yusuf büyük şehirde okumuş bir şairdir. İstanbul' da yaşadığı hayatı, içinde büyüdüğü eve sırtını dönerek kurmuştur. Şehirli şair olabilmenin yolu evi ve onun taleplerini, rahatsız annesinin ihtiyaçlarını görmezden gelmekten, Tire' den nefret etmekten geçer. Ancak büyük fikirlerden ve tutkulardan sonra bizi bekleyen utanılacak bir ev daima var olacaktır: Hafızanın derinliklerine yerleştirdiğimiz, içine düşmekten korktuğumuz, düşünmek istemediğimiz bir kuyu gibi. ..
Film boyunca Yusuf'un kasabadan bir an evvel tekrar kaçma uğraşıyla beraber, orayla olan bağını yoklama, geçmişinden yansıyan görüntüleri paylaşma isteğini de izleriz. Cenaze işlerini hemen halledip dönmeyi planlarken, önceden kaçıp uzaklaştığı geleneklerin peşini bırakmaması taşrada geçireceği süreyi uzatıp durmaktadır. Yusuf her ne kadar dini adetleri yerine getirmeye gönüllü olmasa da, Ayla onu annesinin adağını yerine getirmeye ikna eder. Sonra kesilen koçun kanı, annenin dileği oğlunun Tire'ye geri dönmesiymiş gibi Yusuf'un alnına yazılır. Belki de tüm işleri Ayla'nın üzerine yıkıp cenazeden sonra hemen dönebilecekken, kalmayı seçerek, kendi yazar o yazıyı Yusuf. Her an gidecekmiş gibi hazırolda bekler, onu yoldan çeviren eski arkadaşından, okulda ders anlatırken gördüğü eski sevgilisi Gül' den uzak durmaya çalışır. Öte yandan arkadaşı şehir dışından misafirim var deyip oğluyla eşine haber gönderince yüzü güler, yolda yürürken gördüğü Gül'ü takip eder. Gül, Yusuf'un evine doğru yöneldiğindeyse arkasını dönüp kaçmaz, eve girip onunla muhabbet etmeyi rercih eder. Aslında oralı olmaktan tamamen vazgeçmiş değildir. Tire ile arasında romantik bir bağ kurar. Evlerine gelen elekttikçiye ısrarla nereli olduğunu sorar, babasını tanıdığını anlayınca, selam eder. Ancak elektrikçi, babasının Yusuf'un annesinin cenazesinde olduğunu söylediğinde, Yusuf ister istemez yabancılığını duyumsar.

eşya

Altyazı'nın Kasım sayısındaki röportajında Semih Kaplanoğlu, ölümle birlikte hissedilen acizliğin dünya ile kişi arasına bir mesafe koyduğundan bahsediyor. Bu uzaklıkla beraber kişinin bakışının nesneye tutunamadığını, çevrenin dışına kaydığını anlatlyor. Ancak filmin görsel gücünde büyük payı olan bu nesneler bir bakıma hem seyircinin hem de film karakterlerini; bakışını talep eder durumdalar. çoktan ölüp gitmiş akrabaların isimlerini taşıyan çiçekler; ölen annenin çerçeve içindeki fotoğrafı ve bir kutunun içinde oğluna verilmek üzere bekleyen takıları, lastiklenmiş parası. .. Nurdan Gürbilek bırakılıp gidilen eşyalar geri dönen kişiden intikam almaz mı; eve olan bağın aşınmasının ardından karşılaşılan bu "yabancı, nüfuz edilemez, inatçı kütleyle" nasıl başa çıkılır diye soruyor.5 Yusuf eve vardığında misafir gibi giriyordu kapıdan, dizi dizi oturan erkeklerin yanına iliştiğinde diğerleri ona başsağlığı dilemeden anlaşılmıyordu ev sahibi olduğu. Ayağına küçük gelen terlikler, atan sigortalar da bunu desteklemiyor mu?

Ayla ile Yusuf salonda oturmuş çay içip muhabbet ederlerken, Ayla atan sigortayı adağın yerine getirilmemesine yorar, eşyanın verdiği olumsuz bir işaret olarak görür. Yusuf ise hemen "Ne alakası var canım?" der. Bir bakıma içine yerleşilemeyen bir kütleye dönüşür ev; iğreti ayrıntılar, ne zaman öldüğü bile hatlrlanmayan dayıların isimlerini taşıyan çiçeklerle dolu bir ev. Hem ödevini yapmamış çocuktan intikamını alan, hem de oğluna kıyamayan annenin dokunuşunu, gönderildiği söylenen hediyelerle saklamaya devam eden ev.

Yusuf'un banyoda, aynanın önünde onu bekleyen diş fırçasının paketini gülümseyerek açması, rüyalarında içinden kaçmak istediği çocukluğunun kuyusunu elektrikçiye anlatması... Sanki içinden hep çıkmaya çalıştlğı kuyunun geçmişte kalan hikayesini dile getirerek bağlanmaya çalışıyor Tire'nin bugününe. Ama kuyuyu yapmasına yardım ettiği adamı annesinin cenazesinde tanıyamıyor. Evet, kuyuyu ve hatıralarını geride bırakmış; ancak bu kaçışın ürünü olarak düşünebileceğimiz şiirleri, kaçtlğı o evden besleniyor. Kaçtlkça içine daha da gömülmüş belli ki. Yazdıklarının evden kaçmanın zaferiyle değil, eve geri dönmenin, dönüşü düşünmenin, evde kalmış olmanın sıkıntısıyla harmanlanmış olduğunu hayal edebiliriz pekala. Yusuf'un arabasına binip gidiyor olmanın rahatlığıyla, gülümseyerek kontağı çevirmesiriden sonra belki bazılarımızda "ne olur film böyle bitse" isteği kabarmıştır. Ancak Yusuf için mutluluk kristali hem evde kalmanın sıkışıklığı hem de evden kopuşun uçsuz

bucaksızlığıyla parlayacaktır.
Copyright Kaplan Film Production © 2009