News
Synopsis
Storyboard
Trailer
Director
Credits
Technical Info
Ödüller
Credits
Press
Photographs
Cannes
Awards
Vizyon
DVD
Angel's Fall
YUMURTA /BASINDAN


23/04/2008
Türkiye, bilinçaltını konuşturabilen, büyük bir yönetmeni keşfediyor.
J.-L.D./Le Monde

Annenin ölümünün ardından huzura doğru ağıtsal bir yolculuk
Türkiye, bilinçaltını konuşturabilen, büyük bir yönetmeni keşfediyor.

Başta, köpek ulumalarıyla kuş sesleri duyulan bir fonda, kırsal bir sisin içinde yürümekte olan yaşlı bir kadın planını görüyoruz. Kadrajdan çıkıp gidiyor. Ve şimdi, İstanbul’da kitapçı olan şair Yusuf. İşte bunlar masum duran görüntüler sıralamasında gizlenmiş bilgiler, ama aslında saklı bir anlamı içlerinde barındırıyorlar: Işığa kavuşan bir tünel içindeki Yusuf’un arabası, kefen giydirilmiş bir bedenin yanında oturan Yusuf, bir mezarın önünde duran Yusuf ve onu gölgesi gibi izleyen bir oğlan çocuğu, ormanda yatmış ve bir kuş sürüsünün uyandırdığı Yusuf.

Kahramanın yaşamakta olduklarının, annesinin ölümünün, doğduğu şehirde defnedilişinin, Yusuf’u küçük çocukluğuna götüren, zamanı geri saran, hayat ve hayalleri birbirine karıştıran bir duygulanımların ard arda sıralanışı ve duyarlılıklar kaosunun ölçülü bir lirizm ve psikanalitik bir bakışla güzel bir sergilenişi.

Yusuf sürekli olarak olabildiğince çabuk geri dönmek istiyor. Ama onu arada tutan bir şey var, daha doğrusu, onun merhumun isteğine saygı duymasına yardım eden, onu anılarıyla barıştıran, geleceğin kapılarını açan birisi. Genç bir kuzen, Ayla, annenin son zamanlarında ona bağlı olan, geleneğin ve ölülerin manevi yaşamlarını sürdürmelerinin güvencesi olan, alçak gönüllü hizmetkar, saf ve çekici bir kız.

Garip bir koma.

Yumurta, bir Ozu veya Satyajit Ray filminde olduğu gibi, önemsiz ve küçük hareketleri, tevazu ile ard arda sıralıyor ve sembolik anlamları olan nesneleri dış dünyadan yalıtıyor. Bir cenaze gününde bir saksıya dikilmiş bir çiçek, bir kap süt, bir diş fırçası, haç şeklinde bir tahta kiriş, otların kapladığı bir kuyu, ortaya çıkışını beklediğimiz ve filme ismini veren anne ile gecikmeli olarak kabul edilmiş bağın sembolü olan yumurta.

Çünkü ateist Yusuf’un acısını hissetmesi ve dışarı vurması zaman alacaktır. Annesinin ölmeden önce söz verdiği adağı gerçekleştirmek için, Ayla’nın ısrar etmesi gerekecektir:
Dağda bir koçu kurban etmek. Bunun için cenaze töreni duasının akıl dışı yankıları sırasında noterliğin avlusunda yaşanan garip bir koma, bir soğanın kokusu, bir kabus, geçmişin hayaletleriyle karşılaşmalar, bir aşk kırıklığının defedilmesi ve saatler ve günlerle beraber Ayla’nın huzurun sessiz habercisi olduğunun keşfedilmesi gerekecektir.

Ölü yaprakları yakan Ayla’nın ensesi, bir örgünün rengi, bir elektrik arızası, bir horoz sesi: Semih Kaplanoğlu sürekli olarak belirtileri sıralıyor, gündelik küçük jestler yoluyla gidişini durmadan erteleyen suskun Yusuf’un bilinçaltını konuşturuyor. Yönetmen bunun için bir kadında ya da bir erkekte bulunabilecek en hayran olunacak şeyi bulup çıkarmak için geniş açılar, cesur planlar, yavaş ve uyumlu bir ritm yaratıyor: Haysiyet, sadakat, ruh yüceliği, özen, sabır, kuşku aynı zamanda buhran.

Yusuf ve Ayla’yı beraber görünce yeni evli sanan hafıza sorunlu yaşlı kadın aslında tam olarak yanılmıyor. Tavuk yumurtladığı zaman bu çifti sonsuza kadar aydınlatacak bir şey var. Semih Kaplanoğlu içli, sade ve şiirsel, karanlık ve ışık saçan stiline mükemmel bir biçimde hakim. Nuri Bilge Ceylan’ın yanı başında Türkiye büyük bir yönetmen keşfediyor.


Copyright Kaplan Film Production © 2009