News
Synopsis
Storyboard
Trailer
Director
Credits
Technical Info
Ödüller
Credits
Press
Photographs
Cannes
Awards
Vizyon
DVD
Angel's Fall
YUMURTA /BASINDAN


05/11/2007
ÖNCE KENDİ DEVRİMİNİ YAPMALI (NEJAT İŞLER SÖYLEŞİSİ)
Gülşen İşeri /Birgün Gazetesi

44. ANTALYA ALTIN PORTAKAL FİLM FESTİVALİ'NDE EN İYİ FİLM SEÇİLEN 'YUMURTA'NIN BAŞROL OYUNCUSU NEJAT İŞLER: Hiç yenilmemiş gibi

Hüzünlü, içten, yalnız ve samimi. Kimileri çokseuiyor onu, kimleri ondan uzak duruyor. Ama o bunların hiçbirine aldırış etmiyor. Kendi gibi yaşıyor. Diziler, sinema jılmleri ve tiyatro. Eskiden kitapçıyken şimdi ünlü bir sinema oyuncusu: Nejat İşler. On iki yıldır kitap satıp sonra bir gün Taksim'de dolaşırken (27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü) tiyatro sahnesinde bedava gösterimde olan "Danton'un Ölümü" adlı eseri seyredip "Ben niye bu işi yapmıyorum?" diye düşünmüş ve dayısının yanına gittiği Eskişehir'de konseruatuvar sınavına girip kazanmış. İstanbul'a döndüğünde, ilanını gördüğü Mimar Sinan Üniversitesi Konseruatuvar Bölümü'ne başladıktan sonra sahajlarda çalışmaya deuam etmiş. Okul ve iş ayrılmaz parçası olmuş Nejat İşler'in. Tabii okumak da. Henüz ilkokula giderken okumuş Felsefenin Temel İlkeleri'ni. Ve daha nice kitapları. 1905 yılında mezun olduktan sonra iki arkadaşıyla birlikte "Kahramanlar ve Soytarılar Tiyatrosu"nu kurup, kendi oyunları için hikayeler yazmaya başlamış...'Tuhaf Şehir Hikâyeleri', 'Biz Zavallı Erkekler' ve 'Yalnızlık Benim Gizli Seugilim' adlı üç kitaba imza atan İşler, 41. Antalya Altın Portakal Ödülleri için Mustafa Hakkında Her şey'de Erkek Oyuncu dalında aday gösterilmişti. Bu yıl 44. Antalya Altın Portakal Film Festiuali'nde En İyi Film seçilen (Semih Kaplanoğlu) 'Yumurta'da başrol oynayan ve 'Bıçak Sırtı' dizisinin gözde oyuncusu Nejat İşlerle pazar sohbeti için Jestiualin ardından Antalya'da bir araya geldik. Hayatla ilgili pek çok şeyi konuştuk: Siyaset, sinema, tiyatro, hayata bakış, sahaflar vs... Bu çok uzun sohbetimizin sadece dipnotu...


Filmden başlayacak olursak 'Yumurta' biraz size dönük, yani Nejat İşler fotoğrafı gördük.
Aslında Semih'in (Kaplanoğlu) fikriydi. Filmdeki Yusuf karakteri bir şair, İstanbul'da tutunmak içinde kitap satıyor. Bir kitapçı daha doğrusu. Filme dahil olma süreciniz nasıl oldu?

Semih'le 15 yıldır tanışıyoruz. Arkadaşlık ilişkimiz var. Ben Semih için Nejat'ım, Nejat İşler değil. Semih'in bütün filmlerinde ben oynayacaktım zaten. Ama olamadı ve 'Yumurta' filmine denk geldi. Semih bana teklif etti girdim değil, başından beri beraberdik.

Filmde geçmişiyle yüzleşemeyen bir Yusuf karakteri var, peki Nejat İşler olarak kendinizden izler taşıyor mu film?
Herkes kadar. Herkesten farklı değil. Çok baskın bir durum değil zaten geçmişle yüzleşmek. İlk gençliğinde kapıldığı hayaller, sonraki yaşamında bir süreliğine savuruyor insanı. Hele de büyük şehirdeyken ne olduğunu anlamadan gidiyorsun. Geçmişinden, ait olduğun insanlardan, her şeyden ve herkesten gidiyorsun. Doğduğu büyüdüğü yerlere gelince her şey ortaya çıkıyor aslında, geçmişi hatırlıyor, yaşadığı çevreyi... Bir çocuk doğayla çok güzel ilişkiler kurabilir ama sonra her şey değişiyor, korkular giriyor devreye, 35-40'h yaşlardaysan hele başka duygular akıyor. Filmde de o var.

Yusuf karakteri sizde nasıl izler bıraktı?
Hiçbir yere ait olmayan bir tip Yusuf bence. Biraz şair de olduğu için başka türlü yaşıyor. Kanıyla kemiğiyle yaşamıyor. Annesinin ölümüne geldiği zaman bile ağlamıyor. Garip bir dünyası var. Film boyunca aklımda tuttuğum duygu oydu. Mesela kimseyle gözünün içine bakarak konuşmadım. Onun gibi bir şey. Filmde de gördüklerim oydu galiba.

Kuşkusuz doğa görsel olarak çok önemli. Genelde son dönem filmler doğayla iç içe çekiliyor. 'Yumurta'da da bu vardı. O doğayla bütünleşmenin etkisi neydi?
Tabii ki çok etkileniyorsunuz. İster istemez yoğun bir duygu yaşıyorsunuz. Eğer oyunculuğu gerçekten yapmak istiyorsanız bir yere bağlı hissetmezsiniz kendinizi. Her şeyle uyum sağlamak zorundasın. Doğaya da. Böyle bir karakteri inanarak oynadım. İnanmazsan zaten olmaz. O yüzden de doğayla ilişkimde de hiç zorlanmadım.

Rolünüze nasıl hazırlanıyorsunuz peki?
Rolüme çalışıyorum ama doğal ortamda oynayacağım diye gidip aylarca orada yaşamıyorum. Bunu yaptıklarını söyleyenler de, film tanıtımı için söylenenler. Aslında buna kendileri bile inanmıyor. Eğer belgesel çekmiyorsanız, drama çekiyorsanız, hikâyeyi iyi anlatıyorsanız sorun yok ki. Örneğin bir marangoza bakarım nasıl çalışır diye ama bu 3 ay sürmez.

Sizde ki o yalnızlık duygusu seyirciye geçiyor. Bu yalnızlık duygusunu üzerinizden atmak istiyor musunuz?
Önceden karşı çıktığım ama şimdi yeni yeni anlamaya çalıştığım bir süreci yaşıyorum. Bu çok hoşuma gidiyor. Mesela her rolümden sonra tanıdıklarım, çevrem "kendini oynamışsın" derler. Birbirinden çok farklı rollerde bile.

Hiç rahatsız değilsiniz galiba...
Tabii ki. O hattan bir oyuncu değilim ben, bu hattan bir oyuncuyum. Ama şunu da söylemek isterim, tek çizgili bir adam değilim. Ben de bir şeyler barındırıyorum içimde.

Oyunculuğunuzla ilgili neler gözlemliyorsunuz?
Ben oktavı çok geniş olmayan bir oyuncuyum. Bunun farkındayım ve derinleşmek istiyorum. Her şeyi oynamak isterim ama yapamayacağım rollere de girmem.

Peki televizyon oyunculuğu?
Televizyon çok yorucu bir iş. Bu işe girerkenki nedenlerimi düşününce televizyonda iş yapmak bana biraz garip geliyor. Ama yaşamak için de yapmak gerekiyor. Başka türlü para vermiyorlar. Televizyondan kariyer yapılmaz ama para dışında da gerekli.

Nasıl?
Ben televizyonda oynamasaydım bu kadar çok filmde oynayamayabilirdim. Çağan'la tanışmazdım ve Mustafa Hakkında Her şey'de oynamazdım. Öyle bir şey. Çalışmak zorundasın, iş üzerinde görmek istiyorlar seni. Mesela ben hiç deneme çekimi yapmadım, o yüzden dizilerdeki çekimler deneme çekimi gibi oluyor.

Şimdi 'Bıçak Sırtı' adlı dizidesiniz...
Şimdi sadece para için durumunu aşmaya çalışıyorum. 'Bıçak Sırtı'nda yapmaya çalıştığımız biraz bu. Bu işte sadece para için değil sorumluluklarım var.

Biraz geçmişe dönecek olursak ilk olarak kitap serüveni ile başladı yolculuğunuz, kitapların özel bir yeri var galiba sizde...

Aslında eski kitaplar sattım ben. Ne kadar sahaf varsa dolaşıyordum İstanbul'da. Kitap bende özel bir takıntı, kitaptan ziyade okumak takıntı. Ne varsa okurdum. Hastalıktı benimki tabii. Üniversite sınavları gelince birkaç iş denedim olmadı. Aklıma birden sahaflık meselesi geldi. Kıyıda köşede açtım, yavaş yavaş içlerine sızdım. Zaten çok kitabım vardı. Önce tişört satmaya başladım. Kış gelince tişört satamadım tabii, sonra kitapları çıkartıp sattım.

Ne kadar sürdü?
1990 yılında başladım 2002 yılına kadar devam etti. Aslında şimdi de devam ediyor ama içerde kitaplar.

Bu 12 yıllık süreç; oyunculuk, kitaplar nasıl oldu peki?
Tezgâhı açtıktan sonra konservatuvarı kazandım. O yüzden hep paralel gitti. Ama tezgâhta çok rahattım ve kendimi iyi hissediyordum. Çok fazla paraya ihtiyacım olduğunda da birkaç yerde oynuyordum, kazanıyordum. Bir dargın bir barışık devam etti. Şehnaz Tango'ya kadar. Oraya da 'gitarını al gel' dediler ve öyle başladım.

Gitar da çalıyorsunuz yani...
Evde canım sıkılınca...

Politik süreci çok yoğun yaşadınız mı üniversite yıllarında?
Ben öyle bir süreç yaşamadım. Ben biraz uzak durdum bu işlerden ama bir yandan da ilgiliydim. Mesela '89 yılında Kuruçeşme toplantıları olurdu takip ederdim. Merak ediyordum neler konuşulduğunu.

Peki şimdi?
Yok, giderek kesinleşen bir durumdayım. Çünkü şaka değil, inandığım bazı şeyler var ama onlar da politik görüşüm değil, hayata bakışım, benim hayat felsefem bu. Evet mülkiyet hırsızlıktır, bu benim hayat felsefem. Mesela hâlâ kendime ait bir şeyim yok. Evet çok para kazanıyorum. Hatta "o kadar para kazanıyorsun ne yapıyorsun" diyorlar ya; dağıüyorum ya. Yani birilerine lazım oluyor. Biraz paylaşarak yaşamaktan yanayım ben.

Kirlenen bir toplumda biz hayatı ne kadar paylaşıyoruz ki?
Elbette ama insan bunlarla sızlanarak yaşayamaz ki. İnsan en büyük devrimi kendi içinde yapmalı. Ben pratik ve teorinin bu kadar uzak, idealin bu kadar uzak olmasını anlayamıyorum. Bunun için uğraşıyorum ben. Çok sinirlerimi bozmaya başladı. Eğer yaşadığım yer mahallem, oturduğum apartman, orada sorunlarım varsa onu orada çözmeye çalışıyorum olması gerektiği gibi.

Etkili oluyor mu?
Ölene kadar bir kişinin hayatında etkili olmuşsan yeter bence. Sen varsan biri daha var.

Siz o iki kişiyi sağladınız mı?
Evet. Şimdi üç-dört olmaya çalışıyorum. Topye-kûn bir değişimden söz etmiyorum ben. Genelde bizde olan bir şey bu. Biz hep her şeyi tepeden inme istiyoruz. Devrim de Allah tarafından gelsin istiyoruz, böyle değil işte. Sen bir şey yapmadan olmuyor. Kendinden başla, sonra sosyal hayatta karşılaştığın insanlara anlat, o bir yol.

Dünyanın haline baktığınızda ve savaşları gördüğünüzde nasıl bir ruh hali içinde oluyorsunuz?
Evet hayatımızı etkileyen bir sürü şey yaşıyoruz, üzülüyoruz, biri geldi her şey allak bullak oldu; tamam yeniden başla, yeniden yapılandır, hayat böyle bir şey. Yenil, yenil defalarca yenil ama ayağa kalk. Hayır ya ben o koroya katılmayacağım. Çünkü ben yenilmeden, çok yenildim ama yenilmedim. Hiç yenilmemiş gibi hayatı yaşıyorum ben.

Yılgınlığı sevmiyorsunuz anlaşılan...
Nefes aldığım sürece yenilgi yok bende. Ancak öldüğüm zaman her şey biter.

Türkiye'nin son dönemde yaşadığı durumla ilgili neler? Bir savaşa doğru gidiyor muyuz?
Çok garip bir coğrafyada yaşıyoruz orası kesin. Hiç bitmeyen bir savaşın içindeyiz. Nefes alamadık bir türlü. Hazırlıklı olmamız gerekiyor bazı şeylere ama nedense kimse bir şey öğrenmiyor. Hep aynı şeyleri yaşıyoruz. Tamam savaşa girelim, peki muhatabımız kim? Kürtler değil herhalde. Başka bir durum var. Yan yana geleme-mekten kaynaklı samimiyet eksikliği savaşlara kadar götürüyor bizi. Yüzyıllarca beraber yaşayan halklar, yan yana yaşayan komşu ülkeler... Bunlar hep kullanılıyor. Buna kimsenin aymaması çok enteresan. İnsanlar hayatlarıyla o kadar meşguller ki, o kadar meşgul bırakılıyorlar ki ama bunlara uyanmak zorundayız. O kadar da savunmasız kalamazsın ki.

Medyada çıkan haberler insanları doğal olarak etkiliyor ama...
Neden uyanmıyoruz. Uyanalım ve başka bir dünyanın mümkünlüğünü gösterelim.

Gelecekle ilgili umudunuz var mı?
Sonucu önemsemiyorum. Sonucu önemsemediğim için de umut benim için geçerli bir şey değil. Ben kendi yoluma devam edeceğim.

Kimlerden etkilenerek başladınız okumaya?
Ben çok küçük yaşta başladım okumaya. Sanırım beş yaşındaydım. Canım sıkılıyordu çareyi okumakta buluyordum. Hatta o yaşlarda ablamla beraber okula gidiyordum. Ama ilk olarak Felsefenin Temel İlkeleri'nden başladım biraz ağırdı tabii.

12 yıllık bu okuma süreci ve kitaplar size neler kattı?
Bilmiyorum ama beni ben yapan bir sürü şeyin en başında gelir kitap.

Kitapçıyken üniversite yıllarında çeşitli yasaklamalara maruz kaldınız mı?
Ben hiç okumakla ilgili bir yoksunluk yaşamadım. İşim bu olduğu için de çok farklı kitaplar geçti elimden kimsenin görmediği kitapları vs. O yüzden yasaklarla karşılaşmadım.

Bu süreç politik kimliğinizi etkiledi mi?
Seçimlerle ilgili. Durduğum yer belli, bir kimliğim vardı. Arkadaşlarımı ona göre seçmişimdir. Ailem çevrem ona göre şekillenmiştir.

Copyright Kaplan Film Production © 2009