News
Synopsis
Storyboard
Trailer
Director
Credits
Technical Info
Ödüller
Credits
Press
Photographs
Cannes
Awards
Vizyon
DVD
Angel's Fall
YUMURTA /BASINDAN


11/11/2007
'GİDELİM DE, NEREYE GİDELİM?' (NEJAT İŞLER SÖYLEŞİSİ)
Erkan Aktuğ /Radikal Gazetesi

Altın Portakal'ın galibi 'Yumurta'da doğduğu kasabaya dönen şairi canlandıran Nejat İşler, hayatında çelişkilerle mücadele eden 'ünlü bir aktör'. Nejat İşler, 'Beğenmezsen git diyorlar. Nereye gidelim yani, gittiğimiz yerde de sorun oluyor!' diyor

İSTANBUL - Bir iddiası vardı Nejat İşler'in. Hasbelkader profesyonel bir oyuncu olarak, profesyonelleri çok fazla tercih etmeyen bir yönetmenin filminde doğallığıyla yer alabilir miydi? Bu yüzden, Altın Portakal'dan en iyi film dahil yedi ödülle dönen Semih Kaplanoğlu filmi 'Yumurta'da yer almak, çok önemli onun için. Daha önce 'Mustafa Hakkında Her Şey' ve 'Barda' filmlerinde kötü adam olarak izlediğimiz Nejat İşler, 'Yumurta'da 'iyi adam'ı, annesinin ölümü üzerine doğup büyüdüğü kasabaya dönen şair eskisi Yusuf'u, oynuyor. İyi de oynuyor. Altın Portakal'da ödül alamaması, 'Yumurta'nın fazla ödül almasına yorulabilir. Zira jüri üyeleri erkek oyuncuda çok tartıştıklarını, tartışılan isimlerin başında da Nejat İşler'in geldiğini söylüyorlar. Nejat İşler'le taşradan 'Yumurta'ya, korsandan şöhrete geniş bir yelpazede konuştuk.

Hiç taşrada yaşamış mıydınız, taşrayla ilgili kafanızda neler vardı?
Sadece askerlik vardı. Malatya'da yaptım askerliğimi. Ama dedemden bildiğim bir şey var. Eyüplüyüz biz. Dedem Eminönü'ne kahve almaya giderken Kurukahveci'ye, İstanbul'a gidiyorum diye güzel giyinmeye dikkat ederdi. Yani ben de İstanbul'un taşrasında büyüdüm sayılır.

Filmin çekildiği Tire'de yaşadınız bir süre. Yaşayabilir misiniz taşrada?
Yaşarım, umudum bu. Ben bu tempoda fazla yaşamayı düşünmüyorum zaten. Çalışıp para kazanarak taşrada bir yere yaşama ümidim var. Toprağı seviyorum, denizi.. gerçek şeyleri. Bu sürreal durum çok sıkıcı.

Hayat hikâyenize baktığımızda düzenden sıkılan bir insan portresi çıkıyor ortaya. Mesela düzenli olarak dizilerde oynamanız, düzenin içinde yer almanız pek örtüşmüyor bu durumla.
İki seçenek verdi hayat bana. Ya İstanbul'da uygun bir sotade kendime kâğıttan bir ev yapıp içinde yaşayacaktım. Ya da dizilerde oynayacaktım. Ben ikinciyi seçtim. Öbürü, ailem hayatta olduğu için onları üzecekti. Şimdi gurur duyuyorlar. Ailemi seçtim. Hem biyolojik ailemden, hem de kendi seçtiğim ailemden bahsediyorum.

'Yumurta'daki rolünüz, dizilerden alışkın olduğumuz Nejat İşler tipinden epey farklı. Semih Kaplanoğlu'yla nasıl bir çalışma yaptınız karakterle ilgili?
Semih'le bizim tanışıklığımız epey eskilere gider. Bu bizim üçüncü film konuşmamız. 'Herkes Kendi Evinde'yi de konuşmuştuk, 'Meleğin Düşüşü'nü de, bu filmde denk geldi. Semih biraz beni düşünerek yazdı senaryoyu, biraz ben üzerine bir şeyler kattım, hep konuştuk üzerine. Sen yönetmensin, ben oyuncuyum gibi olmadı, biz arkadaşız. Beraber bir iş yapmak istiyorduk ne zamandan beri zaten. Bir de benim bir iddiam vardı, onu gerçekleştirmek istiyordum bu filmde. Semih, Zeki (Demirkubuz), Nuri Bilge (Ceylan) gibi sinemada yeni bir dil geliştiren yönetmenler profesyonel oyuncularla çalışmayı pek tercih etmiyor. Ben hasbelkader profesyonel bir oyuncu olarak böyle bir filmde doğallığımla yer almak istiyordum. Bunu yapabileceğimi düşünüyordum, umarım yapmışımdır. Bunu çok önemsiyorum.

Bir yanda hep çok izlenen, reyting rekorları kıran dizilerde, öbür yanda hep fazla izlenmeyen filmlerde oynamak nasıl bir hissiyat yaratıyor sizde. Ortası yok mudur?
Gözettiğim şeyler farklı sinemada ve televizyonda. Farklıydı diyeyim daha doğrusu. Televizyonun mantığı belli, orada çok ince eleyip sık dokuyamıyorsun. Ama sinema çok kalıcı bir şey. 10 yıl sonra, 20 yıl sonra karşına çıkar ve utanırsın yaptığından. Orada biraz daha titiz davranmaya çalışıyorum diyeyim. Ortası yok mu? İnşallah bu iki taraf kavuşur. Ticari filmlerde de oynamayı istiyorum öbür taraftan. Ticari olarak iyi senaryo gelmiyor ama. Hep televizyonun uzantısı şeyler geliyor, kabul etmiyorum.

Tiyatroyla bir dönem çok uğraştınız. Ama artık pek ilgilenmiyorsunuz, vakit mi yok?
Vakit de yok ama daha da önemlisi şöyle bir şey var. Ben bişeyi bir yerde bıraktım. Benim olmak istediğim şeyle şu anda olduğum şey arasında fark var.

Neydi olmak istediğiniz?
Açıkçası konservatuvarı bitirdikten sonra, Avrupa'da bir yüksekokul okuyup öğretim üyesi olarak okula dönmeyi düşünüyordum. Bütün hayatımı onun üzerine kurmuştum.

Ama siz okulla barışık değilmişsiniz, lisede okulu çok kırarmışsınız?
Değildim. Ama tiyatro adamı olmayı çok istiyordum. Sonuçta bir şeyler oldu, çoğunlukla benim dışımda, biraz benim isteğimle buralara doğru gitti. Ama bir şey kaybetmedim. Yapacağım ben bu işi gerçekten, çok seviyorum tiyatroyu. Yapacağım ama barışamadığım, halletmem gereken şey şu: Ben altı sene boyunca kendi yazdığım oyunları arkadaşlarımla grup oluşturarak oynadım, Türkiye'nin 30 küsur yıllık sanat dergisi bizimle ilgili bir tek haber bile yapmadı. Ne zaman ki bir TV dizisinde veya filmde başrol oynadım, biraz tanındım, benimle ilgili haber yapmak istediler. Bu zihniyetle benim çarpışmam, barışmam çok zor, biraz zaman gerekiyor. Aramızda çok mesafe var.

Şu anda içinde bulunduğunuz durumdan memnun musunuz? Meşhur, tanınan, sevilen bir adamsınız. Kendinizle de çatışıyor musunuz?
Çook çatışıyorum. Benim en çok eleştirdiğim taraf odur, çok çelişkiliyim. Ya sev ya terk et derler bana. Beğenirsen yap beğenmezsen git. Öyle değil işte, anladın mı, bir yandan da var olmak lazım. Nereye gidelim yani, gittiğimiz yerde de sorun oluyor! Çelişki çok var. Ben şimdiye kadar bilmediğim yerlerde kendime hep bir kerteriz, bir abi, bir arkadaş buldum. Onlar korudu beni. Bu yeni meselede, yani şöhretle ilgili, hiçbir arkadaşım yok yaa. Biraz vura kıra ilerliyorum. Bilmediğim yerlere giriyorum, biraz sıkıntılı yani.

Copyright Kaplan Film Production © 2009