News
Synopsis
Storyboard
Trailer
Director
Credits
Technical Info
Ödüller
Credits
Press
Photographs
Cannes
Awards
Vizyon
DVD
Angel's Fall
YUMURTA /BASINDAN


05/2008
YUMURTA
GWENAEL TİSON / DVDDRAMA

Yumurta, çoğu kez ticari ve gerçekten uzak olan, simatografik kültür endüstrisinin konformizmine karşı çalışan ender ve değerli filmler grubuna giriyor. Yönetmeni, Semih Kaplanoğlu bizi, herbirimizin içinde bulunan köklere doğru, bir içebakışsal yolculuğa çıkarıyor ve bizdeki, en basit ama aynı zamanda en önemli ve samimi olan duyu ve düşünceleri titretiyor.

Yumurta, annesini yeni kaybeden, İstanbul'da ufak bir kitapçı Yusuf'u izlememizi öneriyor. Doğduğu kasabadaki birçok insan gibi anne de geniş kırsal alanlarda ve İstanbul gibi soğuk ve anonim büyük illerin, şehirciliğinden uzakta yaşamayı seçmiş. Yusuf'a gelince, o, başkente göçetmesini sağlamış olan, yayınlanmış bir şiir kitabı sayesinde, kırsal koşullarla bağlarını koparmış. Yeni hayatında, hızlı bir şekilde, kırsal geçmişiyle köprülerini yıkmış ve sadece bir hediye veya yeni yıl kartı gönderek vicdanını rahat tutmuş. Annesinin ani ölümü, onun çocukluk topraklarına dönmesini sağlayacak, düzenli kitapçı yaşamını tamamen allak bullak edecektir. Bu denli görmezden gelinmiş olan geçmiş, tekrar ortaya çıkacak ve yanında boğucu bir suçluluk duygusu getirecektir.

Yusuf'un her ortaya çıktığı plan, onun görmezden gelmeye çalıştığı, ama yaşayan geçmişe açılan bir penceredir. Bu arada, kasabadaki kimse onu unutmamıştır, herkes kendi içinde, kendilerinden birinin ünlü olmasının derin gururunu beslemektedir.Bu, yakınlarının üzerine bir çizgi çekmiş olan Yusuf'un farkında olmadığı, sadece bir çeşit minnettarlık değil ama aynı zamanda hayran olma duygusudur. Annesinin cenazesinin gerektirdiği uygulamalar, onda karşılaşmak istemediği, bir duygu ve tepki girdabını uyandıracaktır. Vicdan azabı, köklerin anlamsızca yadsınmasına karışınca, bu durum Yusuf'un hem fiziki hem de ruhsal dengesinde bir kriz yaratacaktır.

Dolayısıyla, yönetmenin şaşırtıcı bir tarzda, biçimsellikten tasarruf etme kaygısı gütmeyen bir sahneye koyma anlayışıyla yücelttiği kırsal manzaralarla, Yusuf'un gerçek bir iç yolculuğuna tanık oluyoruz. Her planın görselliği seyircinin bakışına bir sembolik yaklaşım olanağı veriyor ve onu hayatın anlamı üzerine çok sayıda düşüncelere davet ediyor. Kaplanoğlu, genelde sinema podüksiyonlarının çoğunluğunun sağlığını bozan, onları duygusuz ve anlamdan yoksun bırakan, aşırı estetik yalancı parlaklıklarından kurtarıyor. Yönetmen - Aktüel filmlerin %90'nında olduğu gibi – görüntülerin anlamını boşaltmaktan çok uzak, aksine, onların herbirini, anlamlarını yansıtmak için kullanıyor. Bunu yapabilmek için Yumurta, seyircinin göz retinasına işleyen, zamanda uzayan, daha çok sabit planlar sayesinde seyirciye düşünme zamanı veriyor. Onları gerçek bir sinematografik deneyime davet ederek onlarda, hassaslıklarından daha fazla bir şeyi, aklı tetikliyor. Bütün bunlara, birçok yönetmene örnek olabilecek kadraj içi, kadraj dışı ve kadraj derinliği üçgeniyle oynayan planların görüntülerindeki kompozisyon gibi, çok çalışılmış bir ses yönetmenliği de ekleniyor.

Kaplanoğlu, bütün kişilerin acelesi olduğu şehir taşkınlığından oldukça uzak, kırsal ritmdeki olayları yakalamaya çalışıyor. Bu küçük sahneleme oyununda, yönetmen, hem planları kesme ritminde, hem de kadrajlarda, kırsal kesim ve şehir arasındaki ikilem üzerinde oynuyor. İstanbul'daki ender planlar merkezcil, her tarafından çivilenmiş gibi duran, ufuksuz, süreleri bakımından oldukça kısa. Sanki Yusuf karakteri dar dükkanı içindeki kadrajda hapsedilmiş, debelenir gibi. Buna karşılık, kırsal kesimdeki planlar zamanda uzuyor, tamamen merkezkaç kuvveti etkisinde gibi yayılıyor, asıl payı gökyüzüne ve en tatlı ufuklardan birine uzanan geniş açıklıklara veriyor. Yusuf karakteri de bu sahnelenmenin etkisi altına girer, yavaş yavaş şehir yaşamına hükmeden, yanıltıcı gereklilikleri terkederek, yaşamaya zaman ayırarak, kırsal kesim hayatına geçiş yapar. Doğmuş olduğu yeri ve oranın yaşıyanlarını tekrar keşfettikçe kendini de tekrar keşfedecektir.

İşin en şaşırtıcı yanı, seyircinin gözü içinde aynı şey geçerli: ışığın çok zayıf olduğu gecedeki uzun planlardan sonra, gözümüz sonraki planda, sabah ışığında kamaşıyor. Sanki ışığın gerçek güzelliğini anlamak için kırsal kesime gitmek gerekirmiş gibi. Aynı paralelliği yıldızlı bir gökyüzü görüntüsüyle de kurabiliriz, parazit yapan ışıklardan ve hava kirliliği yüzünden, şehirde bu tür bir gökyüzü çıplak gözle zor görülür. Kırsal kesim, batan güneşin renk paletine hayran olmak için en istenilen yer haline geliyor. Tabii ki bu yavaşlık ve ritim bozukluğu, birçok kişiyi şaşırtabilir ama rahatlamak için ve görüntülerin biçimsel güzelliklerini ve ilettikleri sembollerin gerçek değerini vermek için çabalamak gerekir.

Yumurta, kesinlikle deneyimler isteyen ruhlara hitap eden, zamanı zamana bırakan, olgunlaşma ve düşünceye davet eden, 'başka' bir sinematografiye kendimizi kaptırmamızı bir film. Yumurta, hem basit hemde allak bullak edici, gerçek değerine göre keyif alınması gereken ince bir film.

Copyright Kaplan Film Production © 2009