News
Synopsis
Storyboard
Trailer
Director
Credits
Technical Info
Ödüller
Credits
Press
Photographs
Cannes
Awards
Vizyon
DVD
Angel's Fall
YUMURTA /BASINDAN


28/04/2007
'ŞİİRSEL SİNEMANIN BAŞYAPITLARINDAN BİRİ'
Alin Taşçıyan /Milliyet

Cannes Film Festivali Yönetmenlerin On Beş Günü bölümü Sanat Yönetmeni Olivier Pere, Semih Kaplanoğlu'nun filmi için 'Görsel gücü içimize dokundu' dedi.

Semih Kaplanoğlu çekiniyordu, ama biz ısrar edince Cannes Film Festivali Yönetmenlerin On Beş Günü bölümü Sanat Yönetmeni Olivier Pere'den gelen mektubu göstermeye razı oldu. Pere, mektupta İngilizce olarak şöyle yazmış:

"Filminiz güzel bir anlatım ve görüntüye sahip, şiirsel sinemanın bir başyapıtı. (...) Öykü anlatımının özgünlüğü ve görsel gücü ta içimize dokundu."

Cannes'da Yusuf üçlemesinin ilk filmi olan "Yumurta" gösterilirken, ikinci filmi olan "Süt" de Cinefondation Atölye'de film endüstrisinin ilgisine sunulacak. Başvuru yapılamayan Atölye'ye film projeleri, çeşitli fonlara başvurup buluşmalara katılanlar arasından Cinefondation seçicilerinin kararıyla kabul ediliyor. Kaplanoğlu, Atölye kapsamında dünyanın önde gelen uluslararası satış, dağıtım, yapım firmalarının temsilcileriyle tanışacak. "Yumurta" için şimdiden teklifler almaya başladı.

Yusuf üçlemesi ne anlatıyor? Ana temaları ve üç filmi birbirine bağlayan nedir?

Ana tema çeşitli yaşlardaki anne oğul ilişkisi. "Yumurta", 40'lı yaşlarda bir şairin, annesinin ölümünden sonra, onun yokluğuyla birlikte yeniden kendisini keşfedişini anlatıyor. "Süt" aynı karakterin 17 yaşında annesinden ayrılışını, yani sütten kesilişini anlatıyor. "Bal" da 7 yaşındaki halini... Babanın ölümüyle beraber anneyle baş başa kalışlarını ele alıyor. 
Bu öykülerin her biri günümüzde, Türkiye'nin değişik yerlerinde geçiyor; geri dönüşler yok. "Yumurta" Tire'de çekildi. "Süt" için İç ya da İç Batı Anadolu'da yer arıyoruz. "Bal" için de Doğu Karadeniz dağlarını düşünüyoruz.

"Yumurta" ölüm sonrası boyutu da olan bir film...

Annenin çizdiği bir hayat var... Aslında biz bilerek ya da bilmeyerek biraz da onun içinde hareket ederiz. Yusuf'un annesi de oğlu ondan uzaklaşsa, başka bir şehirde, başka bir hayat yaşasa da o kasabada Yusuf ile ilgili bir dünya kurmuş. Yapmadıklarını yapmış. Kendince hikayeler anlatmış. Onun adına hediyeler göndermiş. Kasabada aslında Yusuf olmayan bir Yusuf tanınıyor. Annesiyle birlikte yaşayan kız da ısrarla annesinin adağını yerine getirmek istiyor. Yusuf bunu kabul ettikten sonra kozmik güçler giriyor devreye. Bir tür kader ortaya çıkıyor. Yusuf buna karşı koyamıyor.

"Meleğin Düşüşü"nde Balthus'un tablolarından etkilenmiştiniz. "Yumurta"da belirli bir görsel etki var mı?

Empresyonistler. Pisarro ve Courbet başta olmak üzere. Filmin arka yapısında Anadolu kırsalındaki hızlı değişimi ele aldım. O değişim devam ediyor. "Süt"ün merkezinde bu değişim var. Bir yanında santral, baraj öte yanında antik kent dururken ortada kalıp bocalayan Anadolu kasabası... İnsan ruhundaki değişimi en iyi hissedecek kişinin şair olduğunu düşünüyorum. Bunun da görsel karşılığı empresyonizm.
 Erime duygusu, zamanın geçişini hissettirmesi, doğa duygusunu geçirmesi... Renk ve doku olarak bunun üzerine gittim.

Başrole Nejat İşler'i seçmeniz nasıl oldu?

1994'te "Şehnaz Tango" setinde tanıştık. Böyle bir iklimde iyi bir performans çıkaracağına emindim. Ruhuna ve karakterine iyi oturdu. Kendi kendini ajite ederek, zorlayarak vücut dilini ve iç ritmini iyi yakaladı. Onun ne kadar geniş yelpazede bir oyunculuk çıkarabileceği belli oldu. Yetenekli bir oyuncu ve filme çok katkıda bulundu. Zekasını ve kalbini kullanabilen ve işine katabilen bir oyuncu. Profesyonel gibi değil. Role kan ve can verebiliyor.

Kadın oyuncunuz Saadet Işıl Aksoy'u hiç tanımıyoruz...

Büyük konuşmayayım ama önümüzdeki dönemin önemli oyuncularından biri olacak. B. Ü. İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu. Şimdi Actor's Studio'ya gidiyor. Çok özel bir fiziği var. Tecrübesizdi ama ne yapmak istediğimizi anladı.

Copyright Kaplan Film Production © 2009